Peygamberimizin Hadislerinde “Ahit Sandığı ve Yeri”
Ahir Zaman; kıyamete yakın bir vakitte Kuran ahlakının tüm dünyada insanlar arasında yaygın olarak yaşanacağı bir dönemdir. Geçmiş dönemlerde yaşanan ahlaksızlıklar, baskılar, zulümler, adaletsizlikler ve dejenerasyon (yozlaşma) bu kutlu dönemde ortadan kalkacak, her türlü sıkıntının yerini bereket, bolluk, zenginlik, güzellik, barış ve huzur alacaktır. Teknolojide çok büyük gelişmeler yaşanacak ve bunlar tüm insanların hayrı ve rahatlığı için kullanılacaktır. Sandık da Allah’ın izniyle Hz Mehdi’nin gelişinin nişanesi olarak, tüm insanlık için güzel günlerin müjdecisi olacaktır.
Ahit Sandığı, Kuran’da belirtildiği gibi, Allah’ın “inananlar için bir delili” (Bakara Suresi, 248) olmasından dolayı, uzun yıllardan beri inananlar tarafından aranmaktadır. Bu araştırmalar sonucunda hala bulunamamış olması, Ahir Zamanın birçok alametinin gerçekleştiği günümüzde bulunacak olmasının bir işareti olabilir. (En doğrusunu Yüce Allah bilir.)
Sandık, Mehdi tarafından Ahir Zaman’da bulunup, -Talut’un hükümranlığının belgesi gibi- hükümranlığının bir sembolü olacaktır. Sandığın yeri hakkında farklı rivayetler olmakla birlikte, biraz önce de belirttiğimiz gibi, bunlar içinde en çok itibar edileni, sandığın Antakya’da olduğudur.
Bu konudaki hadisler şöyledir: “Ona Mehdi denilmesinin nedeni, gizli olan bir şeyin yolunu göstermesidir. Antakya denilen bir yerden Tabut’u (kutsal emanetler sandığını) ortaya çıkaracaktır.” (Suyuti, el- Havi li’l Feteva, II. 82)
“O, kimsenin bilmediği bir duruma kılavuzlandığı için kendisine “Mehdi” denilmiştir. O, tabut-u Sekine’yi Antakya mağarasından çıkarır.” (Naim bin Hammad, Kitab-ül Fiten)
“Mehdi, Rumlarla savaşmak için bir ordu gönderir. Onun fıkıh bilgisi on âliminkine bedeldir. O, Tabut-u Sekineyi de Antakya mağarasından çıkarır.” (Naim bin Hammad, Kitab-ül Fiten)
Hz. Mehdi, Tabutu Sekine’yi Antakya mağarasından çıkaracaktır. (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 54)
Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerinde, Ahit Sandığı’nın yeriyle ilgili olarak Antakya’ya dikkat çekmesi son derece anlamlıdır. Bu ilimizde birçok doğal mağara vardır ve buralar sandığın uzun yıllar saklı kalması için çok elverişli yerlerdir. Bu mağaralar arasında “Yedi Uyurlar” mağarası olarak bilinen ve Ashab-ı Kehf’in yaşadığı düşünülen mağara da mevcuttur.
Ahit Sandığı’nın bugüne kadar bu bölgede bulunamamış olması, bölgenin coğrafi özelliklerinin zorluğundan ve teknik imkânsızlıklardan kaynaklanmış olabilir. Ancak yüzyıllardır bulunamayan sandığın, son birkaç on yıl içinde gelişen teknolojik imkânlar çerçevesinde bulunması mümkündür. Dahası sandığın zamanımızda bulunacak olmasını tahakkuk eden diğer Ahir Zaman alametleri de desteklemektedir.
Ayrıca böyle tarihi bir hazinenin, içinde bulunduğumuz zamanda, üstelik de Türkiye’de bulunması oldukça anlamlıdır. Manevi değeri yüksek olan bu sandığın bulunması için yapılan araştırmalar bir an önce hızlandırılmalı, bölgenin her köşesi ivedilikle gözden geçirilmelidir. Bu kutsal emanetlerin bulunmasının sembolik anlamı, Mehdi’nin işareti olduğundan sandığın bulunması, halkımızın şevk ve heyecanını artıracaktır.
Diğer yandan sandığın ortaya çıkartılacağı bölgenin Türkiye sınırları içerisinde olması Hz. Mehdi’nin ortaya çıkacağı ülkeye de işaret ediyor olabilir ki hadise bu yönüyle de farklı bir anlam kazanmaktadır. (En doğrusunu Allah bilir)
Tarihi Belgelerde Ahit Sandığı:
Tarihi kaynaklara göre; Ahit Sandığı, Hz. Harun döneminin ardından Hz. Davud döneminde şehrin Birleşik Yahudi Krallığı’nın başkenti ilan edilmesiyle Kudüs’e taşındı. Hz. Süleyman tarafından yaptırılan mabede konulan sandık, MÖ. 587 yılına kadar Beytülmakdis’te kaldı. Aynı yıl içinde Babil İmparatoru Buhtunnesar -Babil’in Asma Bahçeleri’ni yaptıran kral- Kudüs’ü işgal etti ve o tarihten sonra sandık kayboldu. Yaklaşık 500 yıl ortadan kaybolan sandığın, tahrip edilemediği ve onu koruyan Levililer tarafından mabedin altında hazırlanmış gizli bir bölmede saklandığı inancı yayıldı. M.S. 70 yılında ise Roma valisi Titus’un Beytülmakdis’i yıktırdıktan sonra bu yeraltı odasına da ulaştığı ve mabedin kutsal eşyalarıyla birlikte sandığı Roma’ya götürdüğü varsayılmaktadır.
Ahit Sandığı, M.Ö. 587 yılından bu yana bulunamamıştır. Bununla beraber, Yahudiler sandığın ancak Mesih’in gelişinden sonra ortaya çıkacağına inandıklarından sandığı yüzyıllardır aramaktadırlar. Hıristiyanlar da sandığı Hz. İsa’nın yeryüzüne kıyametten önce tekrar gelişinin alametlerinden olarak gördüklerinden aramaktadırlar.
Tarihte kaydedilmiş ilk “sandık kazıları” 10. yüzyılda Haçlılar döneminde Tapınak Şövalyeleri tarafından yapılmıştır. Bu tarihten günümüze yapılan araştırmalarda sandığın izine rastlanmamış ancak bu konu son dönemlerde birçok araştırmacının ilgi odağı haline gelmiştir.
Şu anda Ahit Sandığı’nın yeri konusunda farklı görüşler olmakla beraber temel görüş, sandığın M.Ö. 587 yılından itibaren Kudüs’te saklandığı ve Romalı veya başka kavimler tarafından tahrip edilmesin diye muhafaza edilmek üzere daha kuzeye, yani Şam yakınlarındaki Taberiye’ye veya Antakya’ya götürüldüğüdür. (En doğrusunu Yüce Rabbimiz bilir.)
Tarihi Kayıtlar Antakya’ya Dikkat Çekiyor:
Ancak Sandığın yeri konusunda özellikle üzerinde durulan şehir Antakya’dır. Romalıların baskılarından kaçan Yahudi mezhebine ait Esseniler topluluğunun bir kısmı Ürdün yakınlarında ve Lut Gölü kıyısında Kumran’a sığındılar, bir kısmı da Antakya civarına yerleşti. İşte yaygın olan görüşe göre, Antakya ve çevresine yerleşen Esseniler, yanlarında Ahit Sandığı’nı da getirmişlerdi. Yüzyıllardır birçok yağma ve baskınlardan korudukları sandık için güvenilir bir yer aramışlar ve Antakya’yı bölgesel konumu ve coğrafi yapısından dolayı sandığın korunması için uygun bir yer olarak görmüşlerdi.
Esseniler birçok yönleriyle diğer topluluklardan ayrılıyorlardı. Kumran tarafına yerleşenler, kendilerini Tevrat’ın çoğaltılmasına ve korunmasına adamışlardı. Antakya’ya yerleşenler ise bütün hayatlarını Sandığın korunması ve muhafazasına adamışlardı. Öyle ki bu uğurda canlarını feda edecek derecedeydiler. Kendilerini toplumdan tamamen tecrit etmişler ve kimse ile görüşmüyorlardı. Kendilerine ait çiftlikleri, yiyeceklerini yetiştirdikleri toprakları vardı. Sandığın korunması ise en önemli görevleriydi. Belki de onların bu titizlikleri sayesinde sandık çok emin bir yerde ve bozulmaya uğramamış bir durumda bulunmaktadır.